Toparlanıp pencereden havuz kenarına baktık, Enes abi halen güneşleniyordu. Neredeyse 15 dakikadır yoktuk. “Enes abi iyice merak etmiştir şimdi!” dedim, Sofya’nın verdiği mayoyu giydim. Donumu, pantolonumu ve tişörtümü yerden alıp çıktım, odama geçip oraya bıraktım. Hemen aşağıya indim.

Enes abi, “Nerede kaldın be oğlum, bulamadınız sandım!” dedi. “Evet abi ya, Sofya hanım bulmakla uğraştı, ama sağolsun buldu bir tane!” dedim. Enes abi, “İyi, hadi atla havuza!” dedi. Ben de balıklama atladım. Su çok iyi gelmişti, hem de az önceki sikiş sonrası.

Benden birkaç dakika sonra Sofya da bikiniyle gelip havuza atladı. İkimiz havuzdaydık, Enes abi halen güneşleniyordu. Birbirimize yakın durmadık. İki saat kadar havuzda takıldık. Sonra Enes abi, “Metin gel şu mangalı kuralım!” dedi. “Olur abi!” dedim. Mangalı, kömürü falan hazırladık. Enes abi Sofya’ya bizim için rakı koymasını söyledi ve “Ufaktan başlayalım!” dedi. Bir yandan mangalı yakıp sohbet ediyor, bir yandan dan rakı içiyorduk. Enes abi Sofya’ya, “Ara kızını da söyle, geç kalmasınlar, bir saate hazır herşey!” dedi.

“Abi istersen ben gidip alayım onları?” dedim. Enes abi, “Yok yok, İgor’da araba var. Hem sen alkol aldın, nereye?” dedi. Ben, “İgor’un ehliyeti var mı ki?” diye sorunca, “Olmaz olur mu, var tabii, 18 yaşına girdiğinde almıştı, nerdeyse iki sene oluyor!” dedi. Bundan da anladığım, İgor’un yaşının Anastasya’dan büyük olduğu idi. Anasyaya 16 yaşındaydı, İgor da 20 olmalıydı.

Sofya balıkları temizleyip getirdi ve “Aradım, yoldalar, geliyorlar!” dedi. Enes abi de, “O zaman balıkları koyalım mangala!” dedi. Yarım saat sonra falan tam balıklar hazır olunca geldiler. İgor’la ilk o zaman tanıştım, boylu poslu biriydi. Saçlarını kazıtmış, ama yakışmış ibneye. Türkçesi sıfıra yakındı, ben hariç masadaki herkes Rusça konuşmaya başladı. Anastasya bana inat olsun diye İgor’un yanından ayrılmıyor ve el ele tutuşuyordu. Enes abinin gözünün önünde bir de!

Balıklar yendi, ama biz rakıya devam ettik. İgor araba süreceği için sadece bir tane bira içti. Anastasya da bira içti. Ben, Sofya ve Enes abi rakı içiyorduk. Ben Anastasya’ya kahırlandığımdan dolayı iyi içmiştim, kafam çakır keyif olmuştu.

Gece ilerleyince İgor’la Anastasya birlikte gitmek için kalktılar. Ben Enes abiye, “Anastasya da mı gidiyor?” diye sordum. Enes abi, “Arkadaşlarıyla sahilde bir mekana takılacaklarmış, ha istersen sen de git onlarla!” deyince, Anastasya gülerek, “Babacığım, bizim takıldığımız yerler için Metin abinin yaşı büyük!” dedi. Enes abi de, “Aa öyle şey mi olurmuş? Adam genç, zıpkın gibi delikanlı. Hadi Metin, sen de git, hem nasıl yerlermiş oraları öğren!” dedi.

Ben, “Tamam abi!” deyince, Anastasya, “İyi peki gelsin!” dedi, arabaya geçtiler. Ben de odama çıkıp kot ve gömlek giydim. Tam kapıdan çıkarken Enes abi bana seslenip cebime bir miktar para iliştirdi. “Aman abi gerek yok!” dedim. Enes abi, “Yanında bulunsun, belli olmaz, bakarsın bir hatun bulursun, otel parası için gerekir!” dedi gülerek.

“Abi olur mu öyle şey, hem olsa bile Anastasya’yı yalnız bırakmam doğru olmaz, geri nasıl gelecek eve?” dedim. Enes abi, “Ya Anastasya’yı düşünme sen, İgor getirir onu. Haa hatta bak, oteli siktir et, al şunu, benim yatın anahtarı. Göstermiştim sana hangisi olduğunu. Bu anahtar yatın alt katındaki büyük kamaranın anahtarı. (Işıkların nerden ve nasıl açılacağını falan anlattı). Hatun düşürürsen hiç otelle falan uğraşma, direkt oraya atarsın!” dedi ve güldü tekrar.

“Abi utandırıyorsun beni!” dedim. “Utanılacak birşey yok, delikanlı adamsın, ne olmuş yani. Hem bizim buralarda çok güzel hatunlar var, çoğu Rus, senin gibi erkeklere bayılırlar!” dedi sırtımı sıvazlayarak. Sofya tüm bunlara ve sohbete şahit oldu, gülmemek için zor tuttu kendisini. “Peki abi, çok sağol!” dedim, aldım yatın anahtarını. Enes abi, “Hadi rast gele!” deyip içeri girdi. O sırada Sofya bana gülümsedi ve makas işareti yaparak, “Öyle birşey yaparsan sikini keserim!” dedi.

Arabadan korna sesleri gelmeye başladı, Anastasya basıyordu kornoya belli. İgor gayet efendi birine benziyordu. Kapı önünde Rusya plakalı hayvan gibi bir 4×4 vardı, büyük ihtimalle İgor’un babasının arabasıydı. Anastasya önde oturuyordu. Ben arkaya biner binmez Anastasya İgor’u dudaklarından öptü. İgor kafasıyla beni göstererek Rusça birşeyler dedi. Anastaya da Ruşça birşey söyledi, ama anlamadım. Büyük ihtimalle (Siktir et onu!) veya (Sorun değil!) gibi birşey demişti. Beni çıldırtmak için yapmıştı bunu, elimi yumruk yapmış sıkıp sıkıp duruyordum.

Yolda giderken Anastasya İgor’un sağ elini tutup kendi bacaklarına koydu. İgor tahmin ettiğim gibi delikanlı biriymiş, elini Anastasya’nın bacaklarından çekip Rusça, (bence) “Uslu dur!” dedi. Limana yakın bir yerde park etti arabayı, indik. Yakınlarda sahilde Beach Club varmış, oraya gittik.

Açık bir mekandı ve benden yaşça biraz daha küçük gençler vardı, içki içip dans ediyorlardı. Ben bir köşeye çekilip dans edenleri izledim. İgor’la Anastasya da arkadaşlarıyla buluşup sohbet ettiler, ellerine içki alıp içmeye başladılar. Benim gözüm sürekli Anastasya’daydı, onu izlerken birden yanıma Rusça konuşan bir kız geldi. Ben kıza, “Rusça bilmiyorum! No Ruski!” dedim. Enes abi harbiden haklıymış, daha mekana gelir gelmez hatunun biri karşıma dikilmişti. Anastasya görür görmez gelip kıza Rusça birşeyler söyleyip kızı kaçırttı. Kıza ne söylediğini anlamadım. Bana da birşey demeden tekrar İgor’un yanına gitti ve sarıldı. Sonra dans etmeye başladılar.

Anastasya’nın bu hareketinden sonra rahatladım. Beni kıskanmıştı ve tüm bu yaptıklarını, yani İgor’la olanları bana bilerek yapıyordu, beni iyice kızdırmaya çalışıyordu ki, ona ceza verirken hiç acımayım. Gerçekten büyük bir cezayı haketmişti son bir ayda yaptıklarıyla. O da farkındaydı ve bir an önce cezasını vermemi istiyordu. O yüzden böyle davranıyordu, o da anası gibi beni çok özlemişti ve belki de bana karşı ona beslediğim duyguların aynısını besliyordu.

Saatler ilerledikçe bunlar öpüşmeye falan başladı. Beni kışkırtmak için yaptığını bilsem de, gözlerimin önünde bir başka erkekle yiyişmesine katlanamazdım. Hazır elimde yatın anahtarı vardı ve liman çok yakındı. Mesaj atıp, “Cezayı hakettin. Baban bana yatın anahtarını verdi, orada bekliyorum seni!” dedim. Kalkarken telefonu gösterdim ona, gönderdiğim mesaja baksın diye. Hemen gelen mesajı okudu ve kafasıyla (Tamam!) işareti yaptı.

Kalktım, çıktım mekandan ve yata doğru yürüdüm. 5 dakikalık mesafedeydi. Limanda güvenlik vardı, ama uyuyordu. Enes abinin yatına çıktım. Küçük demişti ama gayet yeterli büyüklükteydi. Dediği gibi kontaktan ışıkları açıp alt kattaki kamaraya indim. Kamarada klima bile vardı. Zaten kapalı durmaktan hamam gibiydi, klimayı açtım hemen.

O sırada telefonum çaldı, arayan Sofya idi. Açtığımda, “Neredesiniz, Enes gitti!” dedi. Ben de, “Nereye gitti anlamadım?” dedim. O sırada baktım Enes abi de beni arıyordu. Sofya’ya durumu anlatıp görüşmeyi kapattım ve Enes abiye cevap verdim. Enes abi, “Metin benim acil Rusya’ya gitmem gerekti, bizim şantiyede mikser devrilmiş, bir kişi ölmüş, beni çağırdılar. Taksideyim şimdi, evdekiler sana emanet!” dedi. Ben de, “Tamam abi, merak etme, geçmiş olsun, ne zaman dönersin?” dedim. “Valla yakın zamanda zor, ben yokken sen kal orada, evin işlerini hallet, maaş işini de düşünme, fazlasıyla veririm!” dedi. “Abi ne maaşı, hiç önemli değil, aklın burada kalmasın. Güle güle git Enes abiciğim, iyi uçuşlar!” dedim.

Telofonu kapatınca sevinçten havalara uçtum! Bu kadar mı olur ya, bendeki şansa bak, Side’ye geldiğim günün gecesinde böyle birşey olmuştu! Şans benden yanaydı, Enes abi Rusya’ya gidiyordu! Az önce hatun atarsın diye söyledeği yata kendi kızını atacaktım. Üstelik yazlıkta da karısı beni bekliyordu.

Az sonra limana İgor’un arabası yanaştı ve kornaya bastı. Baktım Sofya da yeniden arıyor beni, kesin Anastasya’nın da haberi olmuştu durumdan. Bu akşamki plan yalan oldu yani. Yatta kapattım herşeyi. Arabaya yaklaştığımda Anastasya indi ve bana doğru geldi. O da bu akşam için heyecan yapmıştı, üzgün üzgün, “Ne oldu, babam gitmiş mi?” dedi. (Babasının gitmesine değil de cezasını veremediğime üzgündü orospu). Ben de, “Evet, seni ve ananı bana bırakıp gitti. Artık ikinizin de kocası benim. Rahat rahat sikerim ikinizi de!” dedim.

Bunu der demez bana hafiften vurmaya başladı, aynı eskisi gibi cilve yapıyordu. “Uslu dur, İgor izliyor!” dedim. “Uslu durmazsam ne yaparsın?” dedi. “Seni ananın önünde sikerim!” dedim. “Kesinkikle olmaz, sakın ha!” dedi. Ben de, “Sana ceza vermemi istemiyor muydun, al sana ceza işte!” dedim. Annesinin bilmesinden çok korkuyordu. “Salak, annem sana aşık, bizi öğrenirse mahvolur!” dedi. Haklıydı, belki en başından başlasaydık analı kızlı sikişmeye sorun olmazdı, ama şimdi Sofya çok üzülür, perişan olurdu. “Tamam, haklısın. Senin ceza şimdilik yalan oldu!” dedim. Dudaklarını büküp üzgün surat yaptı.

Arabaya bindik. Yazlığa giderken bana tripli şekilde, “Sofya çok sevinmiştir, şimdi yatakta çırılçıplak seni bekliyordur!” dedi. Ben kafamla İgor’u gösterince, “Türkçe bilmiyor, anlamaz birşey!” dedi. Anastasya çok sinirlenmişti, yüzünden ve konuşmasından anlaşılıyordu. Benim hoşuma gitmişti bu, demek ki beni kıskanıyordu. Ben de üzerine gidip, “Sanmıyorum, beklemiyordur!” dedim. “Ya ya kesin öyledir!” dedi. Ben de, “Bugün doyurdum Sofya’yı, hem de iki kere siktim!” der demez arkaya dönüp bir bakış attı. Çok sinirlenmişti, “Aptal, salak, hayvan, köpek!” deyip durdu bana yol boyunca. İgor birşey anlamıyor, Anastasya’ya Rusça birşeyler soruyor, ama Anastasya ona cevap vermiyordu.

Eve varınca Anastasya hızlıca indi arabadan ve odasına çıktı. Kapıda Sofya gelip bana sarıldı ve “Enes iyi ki gitti, çok sevindim, dualarım kabul oldu!” dedi. Ona, “Bir kişi ölmüş dedi Enes abi, böyle dua mı olur?” dedim. Sofya, “Yok be, ufff, şimdi aklıma getirdin, üzüldüm, haklısın!” dedi, sonra da, “Anastasya’nın neyi var, kavga mı ettiniz yine?” dedi. Ben de, “Öyle sayılır!” deyince, “Bir türlü anlaşamadınız gitti!” dedi.

Sofya’nın ağzını yoklamak için, “Ama yakında yola getireceğim Anastasya’yı. Az kaldı, biraz sen de yardım et, bana sözün vardı!” dedim. Hemen, “Ne yardımı, ne sözünden bahsediyorsun?” dedi. Ben de, “Anlaşmamız vardı ya seninle!” dedim. Sofya endişeyle, “Metin, o günler eskide kaldı, şimdi seninle birlikteyiz ve mutluyuz, birbirimizi seviyoruz!” dedi. Baktım harbiden çok panik yaptı, ona sarılıp, “Şaka yaptım aşkım, şaka!” diyerek rahatlattım onu.

Saat gece 2’yi geçmişti. Sofya, “Çok uykum var, hadi yatak odamıza çıkalım!” dedi. Ben de, “Enes abinin gittiğinden emin miyiz?” dedim. “Evet, yani eşyalarını alıp gitti, uçak bileti de aldı internetten!” deyince, ona, “İstersen riske atmayalım, ne bileyim rötar olur, uçak iptal olur falan, eve gelir sonra. Yarını bekleyelim!” dedim. “Tamam olabilir, haklısın. O zaman ben yatıp uyuyorum, iyi geceler kocacığım!” dedi. “İyi geceler karıcığım!” dedim. “Ayy, sana kocacığım demeyi çok özlemişim!” deyip beni öptü ve çıktı odasına.

Alkol beynimi açmıştı. Uykum da kaçmıştı, havuz başına geçtim, bir saate yakın orada oturdum. Sonra yukarı çıktım. Sofya’nın uyuduğundan emin olmak için odasının kapısını açıp baktım. Sütyen külotla yatmıştı, derin uykudaydı, horlaya horlaya uyuyordu. Sonra gidip Anastasya’nın odasının kapısını açtım, kilitli değildi, o da annesi gibi derin uykudaydı. İçeri girip kapıyı kilitledim. Anastasya da sütyen külotla uyuyordu ve çok sexy görünüyordu. Onu uyurken ilk kez görüyordum. Sikimi kaldırmıştı bu manzara. Ben de hemen soyundum. Elimi bacaklarına atıp okşamaya başladım. Baldırlarını okşarken uyandı. Beni çıplak halde görünce, “Ne yapıyorsun?” dedi.

Hemen elimle ağzını kapattım. “Şşşt, ses çıkarma, biraz ceza vereceğim sana!” dedim. Hayır anlamında kafasını salladı. Ben de, “Evet, evet!” dedim. Elimi ağzından çekti ve kısık sesle, “Sofya!” dedi. Tekrar elimi ağzına kapatıp, “Sofya uyuyor, hem sen ses çıkarmayacaksın zaten, küçük bir ceza bu, hakettiğin cezayı sana sonra vereceğim. Anlaştık mı?” dedim. Cevap vermeyince hafif bir tokat attım. Soruyu tekrarladığımda kafasını evet anlamında salladı. Ben de, “Güzel, ama önce hasret giderelim mi?” diyerek çektim elimi ağzından ve dudaklarına yumuldum. Ateşli bir şekilde öpüşmeye başladık. Az sonra dudaklarını çekip, kısık sesle “Kapı! Kapıyı kilitlemedik!” dedi. “Ben kilitledim merak etme!” diyerek öpmeye devam ettim.

Sütyenini ve külodunu da çıkartıp vücudunu yalayıp öpmeye devam ettim. Hafiften inliyordu, ama sesi kapının önünden bile zor duyrulurdu, ki onun odasıyla Sofya’nın odası arasında hem koridor hem de banyo vardı. Daha sesli inlese bile Sofya’nın duyması zordu. Bir de zaten Sofya derin uykudaydı. Anastasya deli gibi kıvranıyordu. Ona, “Şimdi biraz da ceza!” diyerek boğazını sıktım. Yüzü kızarana kadar bekledim ve yine tokat attım. Böyle böyle yapıp durdum. “Sana cezanı vereyim mi?” diye sordukça, hem Türkçe, “Evet!”, hem de Rusça, “Da!” diyordu.

Yatakta üstüne çıkıp oturdum, “Aç ağzını!” dedim. Ağzının içine tükürdüm. Yuttu ve tekrar ağzını açtı. Yine tükürmemi istiyordu. Tükürdüm birkaç kere, sadece ağzına değil, tüm suratı tükürük içinde kalana kadar tükürdüm. Çok hoşuna gitti. Ağzını açıyor, dilini çıkarıyor, tükürmeye devam etmemi istiyordu. Parmaklarımı soktum ağzına. Genzine kadar sokup çıkardım. Diğer elimle de boğazına baskı yapıyordum. Eliyle müdahale etse de durmuyordum. Nefes alamıyordu. Ben de son ana kadar bekliyor öyle çekiyordum elimi. Nefes alınca tekrar yapıyordum…

Bir tur daha yaparken ona, “Şimdi sikimi ağzına vereceğim, ağzını sikeceğim!” dedim. “Tamam!” dedi kafasını sallayarak ve nefes alır almaz sikimi soktum ağzına. Kafasını da tutarak ağzını sikmeye başladım. “Demek başkasıyla sikişirsin, beni aldatırsın ha, orospu seni!” deyip nefes bile almasına müsede etmeden ağzını siktim. Bayılacak gibi oldu, çıkardım sikimi ağzından, öksürerek öğürüp ağzından çıkan salyaları sikime tükürüp durdu. Bunları yaparken yüzü de mosmor olmuştu.

Ona, “Tamam yeter bu ceza!” deyip domalttım. Ama halen kendine gelememişti. “Bakayım göt deliğin nasıl!” diyerek götüne parmak attım. Daracıktı. “Ne o, yoksa İgor götten sikmedi mi seni?” dedim. Konuşmakta zorlanarak, “Hayır, götümü senden başkası sikemez, sadece sana ait!” dedi. Onu hoyratça çevirip, “Amını da hiç kimse sikemez, sen bana aitsin, tamam mı?” dedim. “Tamam!” dedi. Tekrar domalttım onu ve “Şimdi bu götü sikerdim de, sesine Sofya uyanır. Amına gireceğim, sakın ses çıkarma, kafanı yastığa göm!” dedim.

Domalmış pozisyonda amını sikmeye başladım, 10 dakika boyunca aralıksız sertçe pompaladım. Anastasya çoktan orgazm olmuştu. Boşalma sırası bana gelmişti, “İçine boşalacağım!” dedim. Daha önce hiç içine boşalmamıştım, hep ağzına yüzüne akıtırdım ceza olarak. Zaten dayanıklıyımdır bu konuda, tutardım kendimi. “Seni dölleyeceğim ve benden başkası dokunmayacak artık sana!” dedim. Telaşla, “Hayır hayır, sakın, korunmuyorum!” dedi. Ben de, “Yarın ertesi günü hapı alırsın, birşey olmaz!” dedim ve içine boşaldım. “Dölledim seni!” diyerek kalktım.

Yatakta perişan haldeydi. Amının dudaklarını açıp baktığımda döllerim akıyordu. Parmağımla amından aldım döllerden ve yüzüne sürdüm. Memelerine iki tokat atıp, “Sabah olmadan temizlersin yatağı ve çarsafı, anan fark etmesin. Yüzündeki kızarıklıklar geçene kadar da odandan çıkma!” diyerek yerdeki giysilerimi alıp çıplak şekilde odasından çıktım.

Telefonumdan uçuşlara baktım, Rusya’ya giden uçak saatinde kalkmıştı. Hem Enes abi geri gelecek olsaydı şimdiye çoktan gelmiş olurdu. Çıplak halde Sofya’nın odasına girdim. Halen hiçbir şeyden habersiz uyuyordu. Sarıldım ona. Hemen uyandı, kim diye baktı, beni görünce, “Ayy sen miydin? Enes sandım!” dedi. Beni çıplak görünce, “Ne bu hal, azdın mı?” dedi. Ona, “Sen de soyun, çıplak yatalım, özledim seninle öyle uyumayı!” dedim. Sütyenini ve külodunu hızlıca çıkarıp çıplak vücudunu bana sardı. Bacaklarını belime doladı. Az önce kızının amımdan çıkan ucu döllü sikim bu sefer onun amının üzerindeydi. Ama çok yorulmuştum, bugünkü üçüncü postamdı, o yüzden birşey yapmadım ve ona sarılıp uyudum…

Ertesi gün sikimde ıslaklıkla uyandım. Sofya bana sakso çekiyordu. Uyandığımı görünce bana bakıp gülümsedi. Ben de ona gülümsedim. Müdahale etmedim, saksonun keyfini çıkardım. Sonra üstüme çıkıp sikimi amına aldı, üstümde zıplamaya başladı. Kıvıra kıvıra, sikimin tamamını en derine alarak yapardı bunu. Yatakta tam bir fahişe gibiydi. Bu fahişeliği Enes abiye yapmağından emindim. Bana özeldi. Kendi zıplayıp kendi orgazm oldu. Orgazm olurken gözleri kayıyordu, en sevdiğim manzaraydı bu.

Kendine gelince onu altıma aldım, bacaklarını belime doladı. Sabah sabah pek enerjim de yoktu aslında, ama yine de iyi iş çıkarttım, uzun bir süre de öyle sikip tekrar orgazm ettim onu. Ben de göbeğine boşalıp duşa girdim. Arkamdan o da gelip girdi duşa, önce beni yıkadı güzelce. Ben önce çıktım duştan, Sofya’nın duşları uzun sürerdi. Vücut bakımı falan vardı, ee tabii o vücudu güzel ve diri tutmak lazımdı. Havluyla kurulandım. Kendi odamdan valizimi alıp bu odaya getirecektim. Çıplak şekilde sadece saçlarımı kurulayarak Sofya’nın odadan çıktım.

Ama kendi odama gitmeden önce ilk iş Anastasya’ya bakmak istedim, nasıl oldu diye. Kapısını kilitlemişti. Tıkladım. Seslendim. Kapıyı açtı. Yeni uyanmıştı, ama beni çıplak görünce şaşırdı. Ona, “Sofya duşta, ben sana bakmaya geldim!” dedim. Yüzünü tutup baktım. Hafif kızarıktı, ama birşey fark edilmiyordu, zaten güneş yanıklarından yüzü zaten kızarmış tavuk gibi duruyordu. “İyi güzel, yatağını da temizledin mi?” dedim. “Evet!” dedi. “Aferin!” dedim ve çenesinden tutup dudaklarına öpücük kondurdum. “Gelmeyecek misin içeri?” dedi. “Şimdi değil!” dedim. İki eliyle elimi tutup, “Ama dünkü cezadan birşey anlamadım!” dedi. Ben de, “Eğer Sofya olmasaydı sana gösterirdim cezayı da, şimdi olmaz!” dedim. “Uff be, hayvan, köpek!” deyip suratıma tükürdü ve kapıyı kapatıp kilitledi. İçimden, Ya sabır dedim, ya sabırrr!

Odamdan valizimi alıp Sofya’nın yatak odasına geçtim. Sofya halen duştaydı. Don ve tişört giyip valizimdeki eşyalarıma baktım. Gerçekten de orası için pek uygun yazlık pek giysim yoktu, yani var ama olanlar düz atlet tişört ve gömlekti, şort pantolonum bile yoktu. Vaziyete göre burada epey kalacaktım. Enes beyin söylediklerinden yakın zamanda gelemeyeceğini anlamıştım, belki yazın sonuna doğru gelirdi.

Sofya duştan çıkınca ona, “Bana alışveriş yapalım, buraya uygun giysilerim yok!” dedim. “Tamam ben alırım sana!” dedi. Ben de, “Bak marka isterim, Enes abilerinki gibi!” dedim. O da, “Daha iyilerini alırım sana, yeter ki iste aşkım!” dedi. İçimden (Vay be Enes abi, hem karını hem kızını sikiyorum, hem de karına paranı harcatıyorum!) dedim.

Birlikte aşağı indik, ben salonda koltuğa uzanıp TV açtım. Sofya mutfakta kahvaltı hazırlıyordu, açık amerikan mutfaktı. Kendi kenine, “Acaba Anasyasya uyanmış mıdır, gelsin bana yardım etsin!” dedi. Ben, “Uyanmıştır bence, seslen istersen!” dedim. Seslendi yukarıya, az sonra benim ikinci fahişem indi aşağıya, kahvaltı kurmaya yardımcı oldu. Ben, “Sucuklu yumurta da yapın!” deyince, Anastsya, “Ben yaparım!” dedi. Sofya, Anastasya’ya “Ben yemeyeceğim, sen de yemeyeceksen çok yapma!” dedi. İki fahişem de bana hizmet ediyordu.

Sofrayı içeriye kurdular, dışarısı çok sıcaktı, alev alev yanıyor gibiydi. Anastasya benim önüme sucuklu yumurtayı koydu. Bir güzel yedim. Çayımı da içerken kapı çaldı. Sofya, “Damacana su iştemiştim, o geldi!” deyip kapıyı açmaya gitti. Anastasya, “Beğendin mi yumurtayı?” diye sorunca, ben de kısıık sesle, “Çok beğendim, eline sağlık bebeğim!” dedim. Anastasya, “İçerisine tükürdüm!” dedi gülerek. “Ne diyorsun lan?” deyip tam kalkıyordum ki, içeriye damacanayı değiştirecek kurye ile Sofya girdi. Anastasya çok mutlu olmuş, kıkırdayıp duruyordu.

Sofya kuryeyi gönderip kapıyı kapatmaya gidince, ben Anstasya’ya, “Bunun cezasını çok kötü ödeyeceksin!” dedim. Bana orta parmak çekti ve “Afiyet olsun!” dedi. Bak sen şu küçük orospuya ya! Ona hafif ceza vermem yetmiyordu, dün hata etmiştim. Ona olan istediğim, arzum, aşkım ele geçirmişti beni, bir an önce benim olmasını istemiştim. Bu kadar kaşınan bir orospu için dün gece verdiğim ceza az gelmişti.

Artık onun BDSM hastası, Mazoşist, köle ruhlu bir orospu olduğundan iyice emindim. Ceza almak için bunları yapması ve verdiğim cezaların yeterli olmaması bunu gösteriyordu. Daha bu yaşta böyleyse kimbilir ileride nasıl olurdu. İstesem onu babasının yat’ına götürüp ceza verirdim. Veya Sofya’yı ilaçla uyutup evde sabaha kadar ceza verirdim. Ama her iki durumda da aklımdaki vereceğim ceza sonrası Sofya sabah Anastasya’nın halini görse herşeyi anlardı. O yüzden yeterli zemini ve ortamı ayarlayana kadar ona istediğini vermeyecektim. Onu kudurtacak, hatta yalvartacaktım. Bu süre zarfında ne yaparsa yapsın birşey yapmayacaktım. Yapacakları şeyler alacağı cezanın büyüklüğünü arttıracaktı sadece.

Bir hafta boyunca elinden geleni yaptı, kendisini cezalandırmam için her akşam odasında beni bekledi. Ama gitmedim. Sonraki hafta akşamları yeniden dışarı çıkmaya, İgor’la görüşmeye başladı. Bana İgor’la iken foto atıp, “Ceza vermen için yat’ta seni bekliyorum!” yazdı, ama gitmedim. Sürekli sofya ile ilgilendim, evde karı koca gibiydik. Evde Anastya’nın gözleri önünde sürekli öpüştük. Sofya’ya, Enes abiden daha iyi kocalık yaptım, her gece sikip doyurdum. Sofya da benimle ilgilenip ne istediysem aldı. Hatta birlikte yat ile denize açıldık. Kaptan kiraladığımızdan sikişmedik, ama yüzdük, eğlendik.

Anastasya’ya en son verdiğim o küçük cezanın üzerinden üç hafta geçmişti. Bir gün Enes abi Sofya’yı aradı, “Hemen uçağa atla gel!” dedi. Oradaki büyük bir gayrımenkulün alımı için Sofya’nın imza atması gerekliymiş, işlemler de birkaç gün sürebilirmiş. Sofya sevinmişti, yani gideceğine değil de, çok istediği bir şey olmuştu, onun işlemi için imza atacaktı! Bana, “Merak etme aşkım, hemen gelirim, sana oradan hediye de getireceğim!” dedi. İşte bu aradığım bir fırsattı, Anastasya’ya vermeyi düşündüğüm ceza için! Hem de Sofya en az 2-3 gün burada olmayacaktı. Anastaya’nın cezadan sonra kendisini toparlaması için yeterliydi bu süre.

Ben bu habere çok mutlu olmuşken, Anastasya, “Eee ben gelmiyor muyum Rusya’ya? Doğum günüm ne olacak? Geçen yıl da birlikte değildik, ben Londra’daydım!” dedi. Sofya, “Aa doğru, evet, dur sana da bilet alalım, orada birlikte kutlarız, dedenler de özledi zaten seni!” dedi. Ben Anastasya’ya kaş göz yapıp hemen mesaj attım, “Cezanı istiyorsan sakın gitme!” diye. Mesajımı okur okumaz, “Yok tamam sorun değil, hem ben Rus pasaportumu İstanbul’da bıraktım!” dedi. Sofya, “Nasıl İstanbul’da bırakırsın!” diye kızdı. Anastasya da, “Ne bileyim, sadece Türk kimliğimi aldım yanımda, Rusya’ya gitmek yoktu planda!” dedi.

İyi toparlamıştı durumu. Kesin pasaportu yanındaydı ve anasına yalan söylemişti vereceğim ceza için. Hem de doğum günü ha, hediye olarak ona aklımdaki cezayı doğum gününde vermekten daha iyi ne olabilirdi!

Sofya’ya, “Bilet aldın mı?” dedim. “Yok ama baktım, bu akşamki uçaklara!” dedi. Ben de, “Hemen gitmen gerekiyor mu, bu gece de kal yarın git!” dedim. Amacım hem cezayı Anastasya’ya doğum gününde vermekti, hem de hafta sonu gelecekti, orada işlemler hafta sonu devam etmez ve süreyi uzatmış oluruz diye düşündüm.

Sofya, “Olur tabii ki!” dedi. Ben de, “Tamam, bu gece seni iyi doyurmam lazım, zaten orada aç kalırsın!” dedim. Kızının yanında onunla böyle konuşuyordum. Sofya, “Ben yukarıdan pasaportumu alıp geleyim, bilet ayarlamak için!” deyip yukarı çıktı. Anastasya fıldayarak, “Sakın Sofya’da yorma kendini, bana lazımsın!” dedi. Kolundan tutup, “Sana nasıl bir ceza vereceğim konusunda hiçbir fikrin yok!” dedim. Anastasya, “Güzel, benim de istediğim bu. Beklediğime değecek o zaman!” dedi. “Değecek değecek, merak etme!” dedim.

O gece Sofyayı iki posta siktim ve ertesi gün havalimanına bıraktım. Dönüş yolunda daha önceden konumlarına baktığım seks shoplardan birine girdim. İçeride istediğim boyun tasması, kelepçeler, deri aksesuarlar, fantazi giysiler gibi BDSM malzemelerini buldum. Sadece kırbaç yoktu, kalmamıştı. Neyse kemer kullanırım dedim. Kasadaki eleman bana bir damla önerdi, “Bunu kesin deneyin, tam itaat için!” dedi.

Eleman, aldığım malzemelerden dolayı akşam partnerimle fantazi yapacağımızı düşünmüştü. Ama ne bilsin, benim fahişem zaten bana tapıyordu. Yine de fazlasından zarar gelmez, kullanırım belki diye damlayı da aldım. Eczaneden de kendime güçlendirici ilaç alacaktım, gece uzun sürsün diye. Epey pahalıydı malzemeler, ama küçük fahişem, kölem için değerdi. Zaten babasının parasıyla alıyordum. Pastaneye uğrayıp bir de doğum günü pastası ve 17 tane mum aldım. Tam gece 12’de üflemesi için. 17 yaşına girecekti fahişem.

Yoldayken Anastasya, “Neredesin?” diye arayıp durdu. Havalimanı için evden akşam üzeri 6 gibi çıkmıştık. Sofya’yı uğurladıktan sonra çok oyalanmıştım. Saat 9’u geçiyordu ben dönüş yolundayken. Anastaya da çıldırmıştı tabii. Ona, “Gece 12’yi beklemeyelim mi?” deyice, “Çabuk gelllll!” dedi.

Ben eve girer girmez kıvranmaya başladı, “Hadi, bir an önce yukarı çıkalım!” diye. Ona, “Önce sana aldığım hediyelere bak!” dedim. Ben de o ara pastayı gizlice buzdolaba koydum, en son onunla işim bitince çıkaracaktım. Aldığım şeyleri görünce, “Evet, evet, tam hayal ettiğim gibi olacak!” diye sevinip zıplamaya başladı. “Demek sevindin ha? Ama bugün sevinme günün değil!” deyip tokatı yapıştırdım. Ama ne tokat, yüzü kıpkırmızı oldu. Kotumdan kemeri çözmeye başladığımda hemen önümde yere çömeldi, sikimi çıkartıp ağzına vereceğim sandı.

Kemerle bacaklarına vurdum. “Ahhhh!” diye bağırıp ayağa kalktı ve kaçmak istedi. “Kaçarsan ceza biter!” dediğimde durdu ve bana döndü. Gözlerinde yaş vardı, canı çok açımış olmalıydı. Ona, “Hah şöyle, gözlerinden yaş gelecek bütün gece boyunca. Sana ne demiştim, cezaların en büyüğü geliyor dememiş miydim?” diyerek kemerle bir daha vurdum bacaklarına. “Bugün ben ne dersem tamam diyeceksin, hayır dediğin an cezan biter ve bir daha hiç ceza vermem sana, anladın mı?” dedim. “Evet!” dedi. Ona poşeti uzatıp, “Hadi çık yukarıya, hazırlanıp bekle!” dedim. “Tamam!” deyip çıktı yukarıya.

Acıkmıştım, bana peformans gerekliydi, hemen ekmek arası birşeyler yedim. Arkasından eczaneden aldığım güçlendirici hapı da attım ağzıma. Seks shop’taki elemanın bana sattığı damlayı da yanıma alıp yukarı çıktığımda, Anastasya kendi odasında soyunmuş, deri sütyen külodu giymiş halde boyun tasmasını takıyordu. Götüne kemerle vurduğumda çığlığı bastı ve ağlamaya başladı. “Sana burada mı hazırlan dedim ha? Gel bakayım!” diyerek saçlarından kavrayıp yerde dört ayak olmasını sağladım. Tasmasından tutup yerde süründürerek annesinin büyük yatak odasına girdik.

“Kelepçeler nerede?” dedim. “Odamda!” dedi. Kemerle götüne vurdum ve “Git al getir!” dedim. Ayağa kalktığı an bacaklarına kemerle vurdum ve “Emekleyerek, aynı köpekler gibi gideceksin!” dedim. “Tamam!” deyip dört ayak olup odasına yürüdü. Ben de arkasından yürüdüm ve “Bana kapımızdaki köpek dersin ha? Kimmiş köpek gördük şimdi!” dedim.

Odasına girdiğinde poşeti eliyle almak istedi, ama ben eline vurup, “İndir patini, köpekler gibi taşıyacaksın!” dedim. Ağlayarak, “Nasıl?” dedi. “Ağzınla!” dedim. “Tamam!” deyip ağzıyla aldı poşeti. “Aferin kızıma, ödül mamasını hakettin!” dedim. Bu şekilde geri Sofya’nın yatak odasına girdik. “Aç ağzını, ödül mamanı vereceğim!” diyerek seks shop’taki elemanın önerdiği damladan birkaç damla damlattım ağzına. Sonra kelepçeleri taktım. Elleri arkada bağlı, ayakları da bileklerinden bağlıydı.

Yüzüne tükürüp tokat ata ata kıpkırmızı yaptım. Ne dersem, “Evet, tamam!” diyordu. Hayır dediği an herşey bitecekti, ben de onun limitini öğrenmek istiyordum. Ama gece boyunca hayır demeyecekti. İlk başta onu sadece tokatladım, tükürdüm, küfür ettim, köpekten beter ettim, kemerle her yerine vurdum, vücudu moraracaktı ve o morluklar 2-3 günde geçmezdi. Sonra sikimi ağzına verip boğulana kadar ağzını siktim. Boğazını sıktım, nefesini kestim. Eczaneden aldığım ilaın etkisi ile hem boşalmak bilmedim, hem de durmak…

Ağzından sonra götüne girdim, götünü darmadağın ettim, gözlerinden yaş aka aka siktim götünü. Tekrar ağzına verdim. Sonra amına girdim. Onu pozisyondan pozisyona soktum, bir saat boyunca siktim ve amının içine patladım. O toplamda sanırım 3 kez orgazm oldu. Daha da fazla olabilir, aldığı zevkten titremeleri devam etti. Ara ara o damladan veriyordum, ondan dolayı da olabilirdi…

İkimiz de bitmiştik. Çözdüm onu. Ayağa kalkamıyor, bacakları titriyordu. Aldım kucağıma banyoya soktum. Onu yıkarken, “İyi misin?” diye sordum. Konuşacak hali yoktu. Gözleriyle bana hayran hayran bakıyordu sadece. Güzelce yıkadım onu, sonra kuruladım ve çıplak şekilde kucağımda aşağı indirdim. Ben de çıplaktım. Koltuğa uzandırdım onu. Saat gece 12’yi çoktan geçmişti. Doğum günü pastasını dolaptan çıkardım. Mumları üzerine koyup yaktım, yanına götürdüm.

Pastayı görünce çok mutlu olmuştu, toparlandı. Ona, “İyi ki doğdun sevgilim, hadi bir dilek tut üfle!” dedim. Sesi gitmişti, kısık çıkıyordu sesi, sesi sanki götünden çıkıyor gibiydi. “Her gecem hep böyle olsun!” dedi ve üfledi. Acaba çok mu ileri gittim diye korkmuştum, ama onun bunu dilemesi rahatlatmıştı beni. Pastadan çatalla alıp yedirdim ona. “Nasıl beğendin mi?” dedim. Yine kısık sesle, “Evet, çok beğendim!” dedi. Pastadaki çikolatadan dudaklarında kalmıştı, dudakların öpüp emerek temizledim.

Yine aynı ses tonuyla, “Aşkım, çok yorgunum, beni odamıza götürür müsün?” dedi. “Tabii ki aşkım, ama bekle ben odamızı temizleyeyim!” dedim. Sofya’nın yatak odasını darmadağın etmiştik, çarşaf ta vıcık vıcık olmuştu. Hemen çıkıp ortalığı toplayıp yeni çarsaf serdim. Tekrar aşağıya indiğimde uyuya kalmıştı. Kucağıma aldığımda, uykusunda, “Ahhh!” diye inledi, vücudunun her yeri acıyordu.

Kucağımda odaya çıkardım ve nazikçe yatağa koydum. Ona sarılmak istedim, ama canı acıdı ve uyandı. Ona, “Özür dilerim, sarılacaktım sana!” dedim. Elleriyle yüzümü tuttu ve sakallarımla oynayıp, “Özür dileme!” dedi ve koynuma sokuldu. Gözlerinden ara ara yaş akıyordu, canı çok acıyordu. Ama bundan da zevk alıyordu. Saçlarını okşayıp, “Hayalindeki gibi miydi?” dedim. Yaşlı gözlerle, “Hayal ettiğimden daha iyi idi!” dedi. En azından onu çok memnun etmiştim. Ona, “Sana birşey söyleceğim, sanırım ben sana çok fena aşık oldum!” dedim. Ama bana cevap vermedi. Belki de yanlış düşünmüştüm, ona beslediğim duyguların aynısını hissetmiyordu bana karşı…

Sonraki gün yataktan hiç çıkmadı. Vücuduna buzdolabından getirdiğim soğuk şeyler tuttum, morarmalarla iyi gelsin diye. Ağrı kesicilerle ancak ağrısının bir kısmını dindirdik. Yürüyemiyordu bile, tuvalete gideceğinde kucağımda götürüyordum. Klozete otururken götündeki morarmalardan acı çekiyordu. Çok ileri gitmiştim, böylesi bir daha olmamalıydı. Ama o acı çekmiyor gibi yapıyordu. Yani kendince benim böyle birşeyi bir daha yapmamamdan korkuyordu.

İkinci gün kendine biraz gelmişti, en azından yürüyebiliyordu. Ama vücudundaki kızarıklar ve morarmalar halen duruyor, hatta daha belirgin olmuşlardı. Neyse ki, Sofya arayıp Rusya’da birkaç gün daha kalması gerektiğini söyledi. İyi ki hafta sonu planını düşünmüşüm. Bu habere Anastasya da çok sevinmişti.

Üçüncü günü de dinlenmeyle geçirdi. Ama dördüncü günün akşamı beni şoke ederek merdivenlerden çıplak şekilde indi. Boynuna tasmasını takmıştı ve ağzında kelepçelerin olduğu poşet vardı! Onun bu kadar istekli olması beni de azdırıyordu, ama kendime hakim olmalıydım. Merdivenlerden indikten sonra yerde köpek gibi dört ayak yürüyerek yanıma geldi ve poşeti önüme bırakıp, “Hav hav!” dedi. “Hayırdır?” dedim. Dilini köpek gibi çıkartıp, köpek gibi nefes alıp yeniden, “Hav hav!” dedi. “Sana bugün ceza yok!” dedim. Dizlerinin üzerine doğrulup, üzülerek, “Niye ki?” dedi. “Beni kızdıracak birşey yapmadın!” dedim.

Bu lafım üzerine ayağa kalktı. Boynundaki tasmayı çıkarttı, kucağıma oturup benim boynum takmaya çalıştı. Ona, “Ne yapıyorsun?” dediğimde, “Ceza vermiyorsan bugün köpek sen olacaksın, her zamanki kapımızın önündeki köpek!” dedi. Kollarından tutup yere fırlattım. Yere fırlatmam hoşuna gitmişti, kalkıp üzerime yürüdü ve “Hayvan, köpek, havla lan it!” diyerek bana tükürüp tokat atmaya başladı. Ellerini tuttum, “Tamam, biraz cezayı hakettin!” diyerek onu omuzuma aldım, götüne saplak ata ata yatak odasına çıkardım.

Çok mutlu olmuştu. Kemerle vurmamı istedi, ama kemerle sadece götüne vurdum. Sonra onu yatağa bağladım ve iki posta, yine biri götüne ve biri amına olacak şekilde hoyratça siktim. Hem geçenki kadar ileri gitmemiştim, hem ikimiz de çok zevk almıştık.

Sabah Sofya aradı ve “İki gün sonra geliyorum aşkım!” dedi. Anastasya’nın vücunda halen morluklar vardı, özellikle götü dün geceki kemer darbelerinden tekrar kızarmıştı. Götü çok sorun değildi, şortla dolanırsa ve birkaç gün havuza falan girmezse belli olmazdı. Ama boğazında, bacaklarında ve kollarındakiler halen belirgindi. Anastasya, “Fondotenle kapatırım!” dedi. Ben de, “Hadi boğazındakileri izleri kapattın diyelim, bacak ve koldakiler ne olacak?” deyince, “Motordan düştüm desem? Geçen sene bir arkadaşım motordan düşmüştü, aynı böyle izler vardı heryerinde!” dedi. “Motor mu var bizde?” dediğimde, “Motocross yapmak için bir günlüğüne kiraladım derim!” dedi. “Bak o zaman olur, ama bugünden Sofya’ya söylemek lazım!” dedim.

“Tamam!” dedi ve annesini yanımda aradı. Ağlama numarası yaparak kiraladığı motorla Motocross yaparken düştüğünü, her yerinin morardığını söyledi. Sonra Sofya beni aradı. Ben de, “Evet motordan düşmüş, ama durumu iyi, merak etme, birkaç yerde morarma var sadece!” dedim ve fotolarını çekip attım. Sonra Anastasya’ya, “Umarım anlamaz!” dedim. Anastasya da, “Merak etme, Sofya’nın aklına bile gelmez!” dedi gülerek. Evet haklıydı yani, sürekli beni aşağılayan ve bir türlü anlaşamadığımız kızının benim kölem olup BDSM tarzında ceza vermemi isteyeceği nereden aklına gelecekti?

Anastasya’ya, “Bu kelepçelerden tasmadan falan kurtulmak lazım, hepsini toplayıp uzak bir çöpe atayım bari!” deyince, “Hayır, sakın atma, ben saklarım onları. Sonra İstanbul’daki aşk yuvamıza koyarız!” dedi. Ben de, “Tamam, ama sakın kimse bulmasın, güzelce sakla!” dedim. “Merak etme!” dedi.

Sofya gelene kadar iki kez daha siktim Anastasya’yı, ama tasmasız, kelepçesiz, normal hardcore seks yaptık, yine ağız sikmeli, tükürmeli, amdan götten sikmeli. Yüzüne tokat atmadım, ama bikini bile giyse görünmeyeceği için memelerini tokat manyağı yaptım.

Sofya geldikten sonra sadece Sofya’yı sikip doyurmakla geçti günlerim. Bu süre zarfında Anastasya’nın morlukları tamamen geçmişti. Sonra Enes abi geldi, bir haftalığına. Bu sefer de yine Anastasya’yı doyurmaya başladım, geceleri sikiyordum sadece. Artık yüzünü toklatlamasam da, memelerine ve götüne şaplaklı, ağzına yüzüne tükürmeli sikiyordum, yeterli oluyordu bu yaptıklarım ona zaten.

Enes abi Rusya’ya gidince tekrar Sofya’ya gömmeye başladım. Bazı gecelerde Sofya derin uykudayken bana yaptığı küçük yaramazlıkların cezasını vermek için Anastasya’nın odasına giriyordum…

Yaz bittikten sonra İstanbul’a döndük. Yaz öncesi gibi İstanbul’da nasıldıysak öyle devam ettik. Enes abi o dönem çok az geldi İstanbul’a, biz de tabii Sofya ile tekrar karı koca gibiydik. Haftada iki üç sefer de Anastasya ile okul çıkışı GYM bahanesi ile kiraladığım dairede sikişiyor, yaramazlıklarının cezalarını veriyordum…

Kış başlamıştı. Bir gün Anastasya beni çok sinirlendirdi ve o gün okuldan sonra ona güzel bir ceza verdim. Kış olduğundan kapalı ve kalın elbiselerle güzelce saklayabildi vücudundaki izleri.

Rusya’daki şantiyede olumsuz hava şartlarından dolayı işler durunca Enes abi de İstanbul’a geldi. Enes abi evdeyken Sofya ile sikişemiyordum, ama Anastasya bazı geceler kaçıp müştemilata geliyordu, onunla sikişlerimiz az da olsa devam ediyordu…

Bir akşam evde kıyamet koptu, sanırım Sofya Enes abiye ağır laflar etmiş erkekliğiyle ile ilgili. Enes abi de Sofya’yı dövmüş, ama fena dövmüş, kaş göz patlatmış. Ben karı koca arasına giremedim, ama iş boşanmayla sonuçlandı ve Sofya, Anastasya’yı da yanına alarak Rusya’ya gitti. Gidiş o gidiş. Zaten Anastasya’yı Sofya Rusya’ya götürmeseydi Enes abi onu Amerika’ya okumaya gönderecekti. Ama yaz boyu birlikte olabilecektik yine derken, boşanma olayı yüzünden o da yalan oldu.

Benim ise hayatım resmen mahvolmuş, bana tapan iki orospum da elimden gitmişti. Enes abi bana yüklü para verdi ve helallik isteyip işten çıkardı. İşten çıkarılmama üzülmedim, zaten neredeyse iki yıla yakın zamandır hem maaşım hem de Sofya’dan aldığım paralardan dolayı epey para biriktirmiştim. Tek üzüldüğüm şey hem Sofa’yı hem Anastasya’yı aynı anda kaybetmekti.

Rusya’dan beni hiç aramadılar, ben de onları arayamadım, Rusya’daki telefon numaralarını bilmiyordum. Gerçi kabullenmek lazım, ben şöfördüm, Sofya ne yapacaktı, benimle mi evlenecekti? Zengin kocası varken benim gibi birine aşık olmak kolaydı. Rusya’da çoktan kendine yetecek, yatakta doyuracak genç birini bulmuştur bile. Anastasya’yı ise her erkek sikmek isterdi. Yani o da yaraksız kalmazdı. Hele Amerika’ya okumaya gidince zenciler onu paramparça eder, kocaman yaraklarıyla sike sike amını götünü çuval ağzına çevirirlerdi.

Bir süre sonra ben başka bir yerde işe başladım. Ama bir hafta zor dayanabildim, ee her patron Enes abi gibi değildi tabii. Sonra sürekli iş değiştirdim. Baktım olmuyor memlekete döndüm. Anamın baskısıyla bizim köyden Ayten ile evlendim. Ama yalan yok, geceleri Ayten’le sevişirken hem Sofya’yı hem Anastasya’yı çok özlüyorum!